Her gece sen
girersin rüyalarıma.
Her gece
sen...Paramparça olur uykularım.
Karanlığın en koyulaştığı yerde kapının
çalındığını duyarım.
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme.
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım gözlerim karanlıklarda
boşuna arar seni.
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup tek başıma
içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kapıları evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar..
Altmış saniye bir dakika..Altmış dakika bir
saat..
Ve sabahın olmasına daha beş saat var.
Beklemek bir çeşit ölmektir.
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.
Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım.Sen
uzak bir körfezde özlemli, dalgın.Kıyılarına
çarpıp ağladığı yerde dalgaların.Neden ay
karşılardan yükseldiği zaman,
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?
Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor.Bu
yolların bir yerde ayrılması.
Uzayan kilometreler...
O sefil, anlayışsız bakışları insanların.Dünya,
o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi.Şu uçsuz bucaksız
evrende
Ne derdimizi dinleyen,
Ne de bir anlayan var sevgimizi.
İki ömür değil,
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar, vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk.
Yalan üstüne yalan,
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş.
Gerçek olan şimdi senin yokluğun.
Senin varlığını özledim duyuyor musun?Bak nasıl
artıyor ellerimin sıcaklığı.
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim.
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum.Seni
soruyorum gelip geçene, 'Görmedik',
diyorlar.Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi,
Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor,
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda devler
uyanıyor içimde.
Seni düşünüyorum,
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda, Çorak
topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.Şimdi
umutlarım, varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç, karanlık mağaralarda hayallerim.Derin
bir kuyudan su çekercesine,
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor
ellerim.Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel, en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak,
Dudaklarım nemli,
Özlediğim her şeyimle kopup en yüksek tepelerden
bir çığ gibi sana geliyorum.Sonra dağlar çöküyor
ansızın,
Ağaçlar devriliyor,
Evler yıkılıyor,
Altında kalıyorum...
Kırık bir heykel,
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam, Her gece yollara düşüp, Yana yakıla
seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak, İlk defa ağlıyor bu adam,
'Gel ' diye,
İlk defa yalvarıyor...
Ben her gece,
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş,
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde,
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen,
Bir cinnet gibi,
Kanıma yürüyorsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder